14 Temmuz 2012 Cumartesi

Türk İş Kültürü ve AB İş Kültürü

Her ülkenin kendine has iş kültürü vardır. Mesela Çin’de geç kalmanın karşınızdaki kişiye hakaret anlamına geldiğini biliyor muydunuz? Ya Hong Kong’da mavi ve beyaz giysilerin cenaze renkleri olduğunu... Bir Rus’la iş toplantınız varsa, bir hatta iki saat bekletilebilirsiniz.
Geçen süreç ve sonuç odaklılık üzerine makale taraması yapıyordum.“ Küreselleşme Sürecinde Türk İş Kültüründe Yaşanan Dönüşümün Boyutları”adlı makaleyi buldum.Makalede dikkatimi çeken araştırma sonucu Türk iş kültürüne yönelik bir model çıkarımının yapılmasıydı. “Türk tipi yönetim modeli”nde  aşağıdaki 11 varsayım üzerinde temellendirmiş:

1. Türk kültürü ortaklaşa davranışı bireyciliğin önünde tutmaktadır.

2. Türk kültürü sanıldığı gibi, çağdışı sayılabilecek geleneksel erkek değerler sisteminin egemenliği altında değildir.

3. Türk kültüründe gerekircilik egemendir. Bu nedenle de belirsizlikten kaçınma eğilimi yüksektir.

4. Türk kültürü denetim noktası dışarıda olan bireyler üretmektedir.

5. Türk toplumunda örgütsel güç mesafesi fazladır.

6. Türk toplumunda bireylerin değişmeye direnci yüksektir.

7. Türk kültürü çatışmadan kaçınmayı ya da çatışmayı bastırmayı öngörür. Uzlaşma ve yarışmadan kaçınma da Türk kültürü tarafından özendirilir.

8. Türk toplumundaki alışkanlıklar ve değerler sistemi Batı tipi bürokrasiyle uyuşmamaktadır.

9. Türk toplumunda çalışanların liderden beklentileri Batılı toplumlara göre farklılaşmaktadır.

10. Türk toplumunda sinerjinin düşük olduğuna ve iç grup üyeliği bulunmayan bireyler arası güven ilişkilerinin sorunlu olduğuna ilişkin ipuçları vardır.

11. Türk toplumu geniş bağlamlı bir kültürün içinde yaşamaktadır.


Bir başka araştırmada da Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü öğretim üyelerinden Aslı Deniz Helvacıoğlu’nun AB iş kültürü ve Türkiye ile arasındaki farklar ile ilgili bir röportaj buldum. Boyutu küreselleşmeye bağlamak istedim. Aslı Hanım’ın röportajı :

Avrupa Birliği’nde iş kültürü

Avrupa Birliği’nin iş kültürü çok farklı. Bizim alıştığımız düşünce sistemiyle işlemiyor; AB’de emek daha yoğun, adalet duygusu çok fazla. İş kültüründeki farklılık şu noktada ortaya çıkıyor: Avrupalılar sistematik düşünceyle hareket ediyor. Mesela, Amerikalılarla Türkler de çok farklı Amerikalılar adım adım biri işi bitirip diğerine geçerler. Türkler ve Akdenizliler ise daha genel işler yaparlar.

AB iş kültürü prensipleri
Avrupa Birliği ortaya bir iş kültürü ve ahlakı çıkardı. Bunun da 4 temel prensibi var:
İlki, bir kişinin istihdam edilebilirliğinin ve sahip olduğu değerlerin, bütün Avrupa Birliği içerisinde eşit değere sahip olması. Yani bir kişi Fransa’da istihdam ediliyorsa, o kişi Almanya’da da istihdam edilebilir nitelikte olmalı.
İkincisi, modernizasyon yani örgütlerin çağdaş değerlere uyum sağlayacak düzeyde yönetilmesi. Avrupa Birliği’nde hem kullanılan ekipmanların modernizasyonunu ve geliştirilmesini, hem de düşünce yapısı olarak modern yönetim sistemine geçişi sosyal değerler bütünü olarak görüyorlar. Mesela; toplam kalite kapsamında, çalışan standartlarının yükseltilmesi ve çalışanlara yönelik standartların artırılmasını hedefliyorlar.

Sonra, serbest dolaşımı farklı tanımlıyorlar. “Serbest dolaşım sadece bir kişinin AB içerisinde serbest bir şekilde dolaşıp iş bulabilmesi değildir!” diyorlar. Avrupa Birliği’nde serbest dolaşım diye bahsettiğimiz şey; o firmadaki katma değerin AB genelinde katma değere dönüştürülebilmesi. Bu, Türkiye için de büyük bir ideal. Sizin oluşturmuş olduğunuz iyi bir insan kaynakları yönetimi metodolojisinin genelleştirilerek bütün Avrupa Birliği genelinde kullanılması bu kapsamda inceleniyor, buna “common patern (ortak model)” deniyor. Amaç; ortak modeller oluşturulup bunları birleştirebilmek.
En önemlisi de; eşitlikçi ve özgürlükçü Avrupa fikri. Kadın - erkek eşitliği, aynı işte çalışan kadınla erkeğin eşit maaşı alması Avrupa’da hala mümkün değildir. Avrupa’da kadın akademisyen, profesör sayısı çok az. Hala İngiltere’de kadın profesör olabilmek çok zor, Türkiye’de ise tam tersi: Türkiye’de kadın profesör ve akademisyen kadın sayısı daha fazla. Türkiye’de böyle yönlerden ilerideyiz. Bunlar çok önemli.
Türkiye modern toplum bilincinde, AB ise post modern…
Sektörel uyum sayesinde insanların kariyer odakları daha da çeşitlenebilecek. Biz hala modern toplum bilinciyle düşünüyoruz ama Avrupa Birliği post modern düşünür.

Mesela; biz çalıştırdığımız insanlardan sadece iyi bir memur olmasını bekliyoruz ama siz aynı zamanda çok ünlü bir müzisyen de olabilirsiniz, profesyonel olarak müzisyenliği düşünebilirsiniz, bu iki kimliği beraber taşıyabilirsiniz.
….
Sonuç olarak derimki Türkiye’deki işletmelerin çalışma kültürünü betimlerken ve incelerken, örgütsel yapı ile yönetim anlayışını etkileyen değerlere bakmak gerekmektedir. Türkiye’deki liderler ise batılı meslektaşlarından daha çok Japon meslektaşlarına benzerlik gösteren özelliklere sahip olduğu, yapılan araştırmalarda da Türk toplumunun kültürel boyutta batılı toplumdan önemli farklılaşmalar içinde bulunduğu vurgulanmaktadır. Mesela; babacan liderlik, batı kültüründe olumsuz bir algılamaya sahipken, Türkiye’de olumlu ifadeye sahiptir. Liderin babacan bir şekilde çalışanlarının ve takipçilerinin özel problemleriyle ilgilenmesi beklenir. Durum bu! Kültür, değişen bir şey genellemelere gitmek zor. Türk iş kültürünün değişime artık direnç gösterdiğine inanmıyorum dünyayı hızlı bir şekilde takip etme isteği kültürümüzde var. Belki de bizim kültürümüzde değişmesi gereken ve bir türlü değişmeyen boyut; adam kayırmadır, bundan eminim. Her ne yönetimi olursa olsun kırılması gereken bürokrasi anlayışının oluşturduğu kültürdür.

Yararlandığım kaynaklar : 

 Küreselleşme Sürecinde Türk İş Kültüründe Yaşanan Dönüşümün Boyutları

AB iş kültürü ile Türk İş Kültürü arasındaki Farklar



13 Temmuz 2012 Cuma

VİP LAHMACUN


Pazarlama yönetimine dair güzel bir örnek aşağıdaki haber.Günümüzde 2.50 tlden yediğimiz lahmacun nasıl oluyor da 50tl'ye yenilebiliyor ? Haberi okuduğunuzda lahmacunun sadece kendi fiyatından ibaret olmadığını göreceksiniz.
Eskiden burun kıvrılan lahmacun, kıymete bindi! Pizzadan vazgeçmeyen sosyetenin, gözde yemeği lahmacun oldu. Bodrum piyasasında lahmacun ve ayranın 50 TL'ye satıldığı haberleri magazin sayfalarına haber oldu. Hürriyet yazarı Vahap Munyar, Türkbükü'ndeki Maça Kızı'nın sahibi Sahir Erozan'la bu konuyu konuştu. Neden bir lahmacunla ayranı 50 liraya sattığını sordu.

Tabanlıoğlu Mimarlık'ın tasarladığı Milas Bodrum Havalimanı Dış Hatlar Teminali'ni gezmek üzere Melkan-Murat Tabanlıoğlu ve Özdem Gürsel'le birlikte Bodrum'a gittiğimizde Türkbükü'ndeki Maça Kızı'nın sahibi Sahir Erozan'la da sohbet fırsatı bulduk.

 Erozan'la buluştuğumuz günlerde gazetelerin magazin sayfalarına şu haber yansımıştı: - Maça Kızı'nda bir lahmacun 50 lira.

Önce bu haberi sorduk
BEN SADECE LAHMACUN SATMIYORUM -
Gerçekten bir lahmacun 50 lira mı? Sizin lahmacunun ne özelliği var? - Bir lahmacun, bir ayran bizde 50 lira. Bizim lahmacun çok özeldir.

- Ne kadar özel olursa olsun, yine de Türkiye'de bir lahmacunu, yanında bir ayran da olsa 50 liraya satmak doğru mu? - Ben burada sadece lahmacun satmıyorum ki. Bir konsept ve hizmet var onun içinde.

BARDAK KIRILMASINI KÜÇÜMSEMEMEK GEREK
Tesisin giderlerine örnek verdi: - Otelde bırakın ufak tefek yenilemeleri, sadece tabak, bardak, havlu yenileme gibi işlere bile her yıl 500 bin dolar harcıyorum. Örneğin her turizm sezonunda 4 bin bardak kırılıyor. 500 ila 1000 arası havlu yenileniyor.

Bardak ve tabak kırılmasını küçümsememek gerektiğini savundu: - Ben öyle basit bardak ve tabak kullanmıyorum. Tabaklarımızın her biri 10 dolardan aşağı değil.

- Bir lahmacun, bir ayrana 50 lira ödemeye itiraz eden müşteriniz olmuyor mu? - Geçenlerde yemeğe gelen bir müşterimize çıkışta arkadaşlarımız "Memnun kaldınız mı" diye sormuş. Müşteri, "Bir lahmacun, bir ayrana 50 lira aldınız, olacak iş mi" diye tepki göstermiş. Aynı müşteri ertesi gün öğlende yine gelince bizim arkadaşlara, "50 lira diye kızdım ama yine lahmacun yemeye geldim" demiş.

50 TL'YE İTİRAZ ETMEYEN MÜŞTERİLER
Sahir Erozan'ın adı geçmişte kamuoyu gündemine Washington'da işlettiği ünlü restoranla oturmuştu... Sonra Bodrum'da annesinin yarattığı "Maça Kızı" konseptini geliştirdi, tatil döneminde ünlülerin uğrak yeri haline getirdi...

"Maça Kızı"nın marka değerini oturtunca, "Bir lahmacun, bir ayran 50 lira"ya itiraz etmeyen müşterileri çekti.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

AT GÖZLÜĞÜYLE SORU SORMAK

At gözlüğünü anladık da at gözlüğüyle soru sormak da ne dediğinizi duyar gibiyim. Bildiğiniz üzere at gözlüğü normalde atlara sadece kendilerine gösterilen yönde gitsinler diye takılan iki yandaki paravana verilen isim. At gözlüğü takarak soru sorma da ister girişimci olsun ister yönetici olsun kendi bildiğim en doğrusu formatında veya ihtiyaçları analiz etmeden soru sormasıdır. Pazar araştırmasında “en iyi ben bilirim” deyip sorgulamazsa bu pazar araştırması olmaz, işte bu at gözlüğüyle araştırma olur.

Pazar araştırmalarında soru soran da cevaplayan da insandır. Bu araştırmalar tüketicinin söz konusu ürünü neden, ne kadar, nerede, nasıl kullandığını öğrenmek amacıyla yapılır. Bu araştırmaların ortak özelliği çok uzun soru formlarıyla yapılmasıdır. Araştırma yaptıran yöneticiler, bildikleri konuları bile bu tarz araştırmalarda sorgulamak isterler.
Size at gözlüğü ile yapılmış bir araştırmayı örnek vereyim. Yanılmıyorsam bunu BM yaptı.

Dünyada bir anket yapılmış sadece bir soru sorulmuş?

Soru: “Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz.”

Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmış. Çünkü

Afrika´da insanlar 'yiyecek' kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.

Batı Avrupa´da insanlar 'eksiklik' kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.

Doğu Avrupa´daki insanlar 'kişisel görüş'ün ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.

Orta Doğu´da insanlar 'çözüm'ün ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.

Güney Amerika´daki insanlar 'lütfen' kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.

İsrail´deki insanlar 'dürüstlük' kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.

Ve Amerika’daki insanlar 'dünyanın geri kalan kısmı”nın ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.

Bu hikayede soru doğruydu fakat soruyu yönlendirilen grubun da ihtiyaçları ve bakış açısını göz ardı edilmemeli. İhtiyacı ve koşulları  analiz etmeden soru sorulması at gözlüğüne sürükler. Sadece soru sormak yetmez tabi .Doğru bir yöntemle işinin ehli bir araştırmacının, gerçekten ne istediğini bilen bir marka yöneticisiyle yapılan  araştırma da paha biçilmezdir.Şimdi düşünün Afrika’daki insana ayakkabı üzerine araştırma yapabilir misiniz ?

İNSAN NEDEN ÇALIŞIR?

Çalışmak bir dünya düzeni mi, sömürü mü yoksa bir güdü mü? Peki, insanlar neden çalışır sorusu tatmin olma durumuna göre değişir mi? Çalışmanın sözlüksel tanımına baktığımızda çalışma işini yapma gibi basit bir karşılık bulsa da cevabı zor bir soru.

Bu soruya verilen cevapların başında “para kazanmak” geliyor. Para kazanmanın dayandığı gerekçe de hayatını idame ettirme, ailesi için, çocuğu için vb. Bir de erkek kardeşimin cevabını paylaşmak istiyorum: ”Daha iyiyi arzu ettiği nedeniyle  bankadan aldığı krediyi ödemek “ için çalışır. Çalışmanın bir başka boyutu olan güdüye uygun cevap “potansiyelini realize etmenin mutluluğu” diyelim.

Gelelim çalışma kavramına, çalışma yalnızca gelir elde etmenin çabası değil. İnsanlık için bir yaşam biçimidir. Bir işte çalışma, kişinin kendine güven ve saygı duygusunu geliştirmekte, ona bir değer katmanın gururunu yaşamaktadır. Çalışmanın bireysel olmanın yanı sıra toplumsal boyutu da var. Çalışma aynı zamanda kişinin topluma ait olma duygusunu güçlendirir. Görüyorsunuz değil mi, çalışma nelere kadir. Bir de işsizin duygu durumunu düşünün daha depresif ve duygu durumu karışık. Neyse konuyu dağıtmayayım.

Aslında çalışmanın tüm nedenlerini Maslow’un geliştirdiği “ihtiyaçlar hiyerarşisinde topluyorum. Hiyerarşisindeki ihtiyaçlar şöyle; fizyolojik gereksinimler, güven gereksinimi, sosyal gereksinim, saygınlık gereksinimi ve kendini gerçekleştirme gereksinimidir. Ben bunların tepesine parayı koymuştum ama şimdi karar verdim. Para bu hiyerarşiye yandan, hepsine müdahale edecek bir biçimde karışıyor. Maslow'a göre amaçların doğurduğu gereksinimler genellikle zincirleme bir sıra izler, temeldeki bir güdünün gereksinmeleri karşılanmadan, birey üst düzeydeki güdülerden etkilenmez. Alt düzeydeki güdüler doyuma ulaşınca birey, üst düzey güdülere hazır hale gelmektedir. Bu terinin Türkçe meali kişi fizyolojik ihtiyacını karşılamadan ikinci basamak olan güven gereksinimini karşılayamaz. Temeldeki güdüyü karşılamak için de çalışmak gerekir. Çalışmanın parasal boyutunun da güdüye dayandığını görüyoruz.

Bir arkadaşım neden çalışır sorusuna şöyle yanıt verdi :”İnsan çalışmadığında düşeceği durumu kabullenemediği için çalışır. Herkes çalışsa ama o çalışmasa fakat gelirleri aynı olsa yani hayat standartları. Sence çalışma gereksinimi duyar mı?” Cevap veriyorum bu yazdıklarımın hepsinden çıkan sonuç çalışır efendim, çalışır, bal gibi çalışır. Parası olsa da başarı güdüsü hakimse o kişi de çalışacaktır.

Son olarak ne kadar para kazanırsak kazanalım. Para her şeyi satın alamaz. Paranın değerini ve önemini asla yadsımıyorum; ama çalışanların kalbini kazanacak, onları şirkete bağlayacak şey asla para değildir. Onların yaptıkları işe gönülden yapmalarını sağlayacak ortam tek başına parayla yaratılamaz.

MUTLULARSA MUTLUSUN

Bir firma için mutluluk neyi ifade eder? Herkesin huzurunu mu ,kar olarak büyüme mi yoksa patronun hoşuna giden şeylerin gerçekleşmesi mi ? Bence bir firma için mutluluk şirketi daha iyi hale getirmek ,müşterilerini ve çalışanlarını daha mutlu hale getirmek için yaptıklarının çıktısını almaktır. Bir de firmada çalışanların mutluluklarını emekliliklerine saklamamasıdır. Herkesin mutlu olduğu bir firma düşünün güzel olmaz mıydı ?

Bu konuya amaca,tutkuya ve kara giden bir yolun hikayesini anlatan Tony Hsieh’in “Mutluluk Vermek” adlı kitabından girdim.Tony Hsieh, dünyada online ayakkabı perakendecisi olan Zappos’un Ceosu. Zappos, Fortune dergisinin yaptığı araştırmada “çalışılacak en iyi 100 firma”nın içinde.Peki Zappos’u diğerlerinden ayıran ne ?Diğerlerinden ayıran en önemli özelliği  Tony Hsieh’in pozitif yönetim doğrultusunda geliştirdiği “mutluluk çalışmaları”.Hatta Tony daha da abartmış , firmasında mutluluk birimioluşturmuş.Bu birimde yaptığı çalışmalarla mutluluğu iş modellerinin çekirdeğine yerleştirmiş.

Zappos’un misyonu “VAY BE’yi yaşamak ve yaşatmak”.Firmanın bu misyon doğrultusunda yaptıkları :

      Zappos’un çekirdek değerlerini formal hale getirmek : Şirketin kültürünü korumak ve çekirdek değerlere sarılmayı uzun vadeli fayda olarak görüyor.Hatta şirkete yeni katılan çalışanlardan ,işle ilgili beklentilerinin bir kısmını oluşturacak şekilde çekirdek değerleri okuduklarına ve anladıklarına dair belge imzalatıyor.
     
      Zappos kültürü kitabı :Birçok şirkette çekirdek değerler, sürekli bahsedilen ama asla bir daha ilgilenilmeyen yüce fikirler olarak görülür.Zappos değerlerin yaşaması için şirkette Zappos kültür kitabı çıkartıyor.Kitapta çalışanların Zappos kültürü hakkında yazıları yer alıyor.Böylece çalışan da kültüre katkı sağlayıcı olabiliyor.
   
      İstediğini sor adlı aylık mektup : Her ay Zappos çalışanların,üst yönetime istedikleri herhangi bir soruyu sormaya teşvik ediliyor.Bu anonim sorular , daha sonra tek bir liste haline getiriliyor ve cevaplar da tüm şirkete e- posta olarak yollanıyor.
    
     Şirket çalışanlara yatırım yapmak :Çalışana birçok yatırım yapıyor .Dikkatimi çeken yatırım çalışanlara kişisel gelişimlerini hızlandırabilmeleri için düzenli olarak meydan okuyucu görevlerin verilmesi.Örneğin alım-satım departmanında giriş seviyesindeki çalışanlar yardımcı satın almacı olur,sonra satın almacı olur ve sonra da kıdemli satın almacı,müdür ve yeteneğine bağlı olarak VP seviyesi sorumluluklar taşır.
    
      Müşteri hizmeti  aracılığyla markalaşmaya yoğunlaşmak: Müşteri hizmetini bir departman değil öncelik olarak görmektedir. Müşteri hizmeti tutumu en tepeden başlamaktadır.10 maddelik bir kısım yapmış .Mesela çalışanlarına karşı kötü ve aşağılayıcı davranan müşterilerden kontrollü şekilde vazgeçiyor.Arama sürelerini ölçmüyor,çalışanlar satış yapmaya zorlanmıyor ve müşterilerin telefon kayıtları tutulmuyor.

Firmaya şöyle bir baktığımda tam bir Y Kuşağı şirketi. Umarım bizim firmalarda mutluluk uğruna çok şey yapar ve X kuşağı formatından kurtulur. Çalışanların mutluluk isteği,CEOların çalışma isteği orta noktada buluşur.Allah herkese çalışanlarını mutlu eden firmalar nasip etsin.

ACAR ÖZLEM

İlköğretim ve lise hayatını Gebze’de geçiren bir genç.Hala Kocaeli'de yaşıyorum.
Üniversiteyi Sakarya Üniversitesi İşletme bölümünde tamamladım. Bu bölümü kazandığımda isyan ettim başlarda hatta okulumu dondurdum. Her şey psikoloji içindi. Üniversitenin üçüncü sınıfında işletme bölümüne geri döndüm psikolojiyi kazanamadım da ondan. İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış, az ya da çok her ne yaşarsak yaşayalım her şey yaşanması gerektiği için yaşanmıştır değil mi?

Neyse okula dönüşüm farklı oldu bölümü sevdim. Seçtiğim seçmeli derslerle kendime alan oluşturdum. Yönetim bilişim sistemleri ilgi alanım oldu. Bu bölümden mutluyum iyi ki keşfetmişim kendimi her ne kadar bilişim sistemlerinde kendime iş bulamasam da akademik kariyerle onun da olacağına inanıyorum, sabır.
Okul hayatım inek tabir edilen öğrenci formatında geçti. Fakat benim inekliğimin özel bir yanı var ben mor ineğim. Mor İnek tabiri pazarlamacı Seth Godine ait.Mor inek,farklı,çarpıcı,sıradan olmak demek.Çoğu arkadaşım bunu dediği için bu kanıya vardım.

İşletme bölümü okuyanlar toplumumuzda nedense küçümsenir, buna katlanamayanlardanım. Kimisi askere gitmemek için kimisi dikey geçiş denen sınava hazırlanmaktan korktuğu için bu bölümü açık öğretimden tamamlamakta…

Bölümümü küçümseyen işletme mezunlarından değilimdir.Hatta imzamdır “işletmeci Özlem Acar”.Nasıl mühendis,öğretmen bunu söylüyorsa,ifade ediyorsa ben de ifade ederim arkadaş.İşte bu yüzdendir ki aldığım eğitimin hakkını vermek için yazılar yazdım.Örgüt,yönetim,işletme,liderlik,pazarlama ilgi alanımdır.Kafama bu alanda  ne takılsa bu konuda kitap ya da akademik makale okurum.Bilgiyi kendime saklamam, paylaşmayı severim.www.emekborsasi.com’da bu konularla ilgili yazılarım bulunmaktadır.Dışarı açılmaya karar verdim bu blogu kurdum.

İş arama sürecim çetin bir süreç oldu ve bana çok şey kazandırdı. İşte kazandırdıkları ve size verebileceğim bir öğüt:
Aksiliklerle, başarısızlıklarla veya haksızlığa uğradığımda suçlayacak birilerini aramak sonucu değiştirmiyor. Tüm bu süreçte kendimize inancımızı yitirmemek gerek. Her seferinde tekrar denemek hatta kendini lunaparkta başına vurulup içeri giren sonra dışarı çıkan köstebekcik gibi hissetsen de dene arkadaş,sistem oturacaktır bir gün.Kurban rolü oynamaya, kendini aciz göstermeye gerek yok arkadaş ;)

Diğer sosyal ağlarım :
•    ozlemacar41@hotmail.com
•    www.linkedin.com/pub/%C3%B6zlem-acar/49/747/469
•    www.emekborsasi.com/ref/ozlemacar  ( Kobilere yönelik makale yazarlığı yapmaktayım)
•    aradakalanlar.blogspot.com ( Sosyal proje ve kampanyaları duyurmaktayım)
•    annekiztaki.blogspot.com ( Bayanlara takı ve tasarımı  konusunda eğitim vermekteyim.)
•    twitter.com/#!/vesaireben ve  www.facebook.com/ozlem.acar.777
                                                                                                     Keşfedilmeyi Bekleyen Mezun

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Top WordPress Themes